Tevhid Kitap
Kategori :

Cezaevinden Sorular

Açıklama :

Sesli makale şeklindeki yenilenen İstanbul seçimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? sorusuna Ebu Hanzala Hoca cezaevinden yazdıkları ile cevap veriyor.

 

Daha önce bu köşede 31 Mart seçimlerine dair bir değerlendirme yazısı yazmıştım. Okumadıysanız, o yazıyı okumanızı tavsiye ederim.

31 Mart Seçimlerini Nasıl Değerlendiriyorsunuz? Başlıklı yazıyı okumak için:

https://bit.ly/2HyWw49

 

Yenilenen İBB seçimlerine dair, orada söylediklerime ek olarak şunları söyleyebilirim:

 

Bizim açımızdan A veya B partisinin seçim kazanmasının veya kaybetmesinin hiçbir değeri yoktur. Zira bu partiler birer rejim partisi; hakimiyet konusunda Allah’la (cc) çekişen Demokrasi aparatıdırlar. Adına Laiklik, Demokrasi, Liberalizm… deseler de bizim yanımızda onlar cahiliyedir, cahiliyenin taktığı farklı maskelerdir.

 

Doğrudur, tuzu kuru olanlar AK Parti güzellemeleri yapmaya devam ediyorlar. Siz ne derseniz deyin onların elinde iki argüman var:

 

İlki; tek parti dönemi zulmüyle bu dönemi kıyaslıyorlar. Efendim neymiş, nereden nereye gelmişiz. Camiler ahır yapılmışda, sakal çarşaf yasaklanmış da, ezan Türkçe okutulmuş da, âlimler idam edilmiş de… Bunları AK Parti mi düzeltmiş, diye sorduğunuzda bakıyorlar…Bu uygulamalar 70 yıl önce bitti (AK Parti’den 50 yıl önce) diyorsunuz, yine bakıyorlar. Hem insanın, partisini CHP ile kıyaslaması bir utançtır diyorsunuz, yine bakıyorlar. Peki, AKP’nin kapattığı mescidler, yasakladığı dini kitaplar, teravih esnasında postallarıyla çiğnettiği mescidler ne olacak diyorsunuz, bakmaya devam ediyorlar… AKP’ye muhalefet etti diye iftira edilen ve zindanlara atılan âlimler ne olacak diyorsunuz, bakma hâline devam… Vasat cemaatine, Hizbuttahrir’e, Furkan Vakfı’na, Tevhid Dergisi’ne reva görülen zulümler diyorsunuz… Polisin her beğenmediği yabancı uyrukluyu IŞİD diye tutuklatması ve cezaevlerinin yabancı kadın ve çocuklarla dolup taşması diyorsunuz… FETÖ adı altında işinden edilen, zindanlara atılan, sonra “pardon” denilip bir gecede bırakılan on binler diyorsunuz… Sırf sermaye sahibi mustekbir/mutref azınlığı rahatlatmak için onlarca avukatı DHKP-C diyerek zindanlara doldurmak diyorsunuz, sanki onlara değil duvara konuşuyorsunuz.

 

İkinci argümanları; Türkiye mazlumları himaye eden bir devletmiş. Yerelde görülen zulümler konusunda haklıymışız, ama ümmetin maslahatı açısından sabretmeliymişiz. Çünkü mazlumların son sığınağı Türkiye, yani AK Parti’ymiş…

 

AK Parti yokken Türkiye’ye sığınan mazlumlar kapı dışarı mı ediliyordu? Saddam’ın zulmünden kaçanlar, Sırp zulmünden kaçanlar, Sovyet veya Çin zulmünden kaçıp Türkiye’ye gelenler, kapı dışarı mı edildiler? Mazlumlar bu ülkeye geliyorsa bu, AKP’den dolayı değil, milletin bir kesiminin Muhacir duyarlılığındandır.

 

CHP zihniyetinin bu topraklarda karşılığı yoktur. Bu nedenle chp girdiği her seçimi kaybetmeye mahkûmdur. Kazanmak için milliyetçi (Ankara’da olduğu gibi) ya da muhafazakâr rolü yapan (İstanbul’da olduğu gibi) adaylarla seçime girmek zorundadır. Hâliyle bu seçimi CHP değil, milliyetçilik ve muhafazakârlık kazanmıştır.

 

Bunun bize bakan yönü şudur: Bu ülkede hiçbir zaman bir Laiklik sorunu olmamıştır. Laiklik; toplumda hiçbir karşılığı olmayan, toplumdan kopuk bir azınlığın zihniyetidir. Davetin ve davetçinin gündemini meşgul etmemelidir. Bu toprakların cahiliyesi milliyetçilik ve gösterişçi dindarlıktır. Mustekbir tağutlar varlıklarını sürdürmek için bu iki bataklığı derinleştirmektedir.

 

Seçim sonuçları göstermiştir ki; mağduriyetler usulünce gündemleştirilir ve insanların anlayacağı şekilde anlatılırsa, toplumda karşılık bulur. Şöyle ki: Ekrem İmamoğlu ilk seçimi 13.729 oy farkıyla kazandı. Ak Parti’nin devlet imkânlarını kullanarak yaptığı zulüm; aynı şahsın, aynı söylemlerle ve aynı seçmenle seçimi 806.014 farkla kazanmasını sağladı.

 

Çünkü adalet fıtri bir duygudur. İnsanlar birinin mağdur edildiğine inanırsa, fıtri olarak ona destek olur, yanında dururlar. Ki, İmamoğlu’na oy veren milyona yakın insan, CHP’li değildir. Birçoğu Cumhur İttifakı’na oy veren veya ilk seçime katılmamış muhafazakâr, milliyetçi, Kürt seçmendir.

 

Unutmamak gerekir ki; kapitalist düzenlerde, asıl yöneticiler sermaye sahipleridir. Siyasetçiler ise birer vitrin süsüdür. Vazifeleri; mustazaf halkı uyutmak imtiyazlı zümrenin çıkarlarını korumak ve mustazaf halkın yerel ve küresel tuğyana karşı biriken fıtri öfkesini yatıştırmak, bir necip (!) siyasetçimizin deyimiyle gazını almaktır.

Yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
19:37
0:33
21:14
01.32
Cezaevinden Sorular
699 views   2020-06-18
05.15
21:14
23:22
Cezaevinden Sorular
2830 views   2020-08-25
31:08
Cezaevinden Sorular
653 views   2020-08-25
18:06
25:45
15:03
Cezaevinden Sorular
1723 views   2020-11-16
32:04