Muhammed b. Abdulvehhab’ın torunlarının siyasi mücadele anlayışına katılıyor musunuz? | Halis Hoca (Ebu Hanzala) | Cezaevinden Soru Cevap
Diğer sosyal medya hesaplarımızdan yayınlamadığımız özel paylaşımlarımızdan güncel olarak haberdar olmak için linke tıklayarak WhatsApp hattımıza abone olabilirsiniz; https://bit.ly/2xHiHzN
Muhammed b. Abdulvehhab ve sonrasında torunlarının siyasi mücadele anlayışına katılıyor musunuz?
Takdir edersiniz ki bu soruyu soranlar genel bir soru soruyor gibi görünse de, şeyhin ve torunlarının Osmanlı’ya karşı verdiği mücadeleyi kastediyorlar. Bu soruya birkaç adımda cevap vermek isterim:
Allah Resûlü (sav), kendisinden sonra hilafetin otuz yıl süreceğini, bundan sonra zulüm ve istibdat döneminin başlayacağını haber vermiştir.
Allah Resûlü şöyle buyurmuştur:
“Sizin aranızda nübüvvet, Allah’ın olmasını dilediği kadar olacaktır/bulunacaktır. Sonra Allah kaldırmayı dilediği vakit onu kaldıracaktır. Sonra nübüvvet menheci/yolu üzere olan hilafet gelecektir. Bu da Allah’ın dilediği bir süreye kadar devam edecektir. Sonra Allah kaldırmayı dilediği vakit onu kaldıracaktır. Sonra ısırıcı hükümet gelecektir. Bu hükümet Allah’ın kalmasını dilediği kadar kalacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra baskıcı/zorba bir hükümet gelecektir. Bu hükümet Allah’ın kalmasını dilediği kadar kalacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra nübüvvet menheci üzere olan bir hilafet ortaya çıkacaktır.”
Sefine’den rivayetle denmiştir ki:
“Allah Resûlü şöyle buyurmuştur: ‘Nübüvvet üzere olan hilafet otuz sene sürecektir. Sonra Allah mülkü veya mülkünü dilediğine verir.’
Said dedi ki: Sefine bana dedi ki: ‘Şunu iyi belle: Ebu Bekir’in hilafeti iki senedir. Ömer’in hilafeti on senedir. Osman’ın hilafeti on iki senedir. Ali’nin hilafeti de aynı şekildedir.’
Said dedi ki: Ben Sefine’ye dedim ki: ‘Şunlar Ali’nin halife olmadığını iddia ediyorlar.’ Sefine Mervanoğullarını kastederek dedi ki: ‘Ben-i Zerka’nın duburları yalan söylemiştir.’
” Hâliyle Kur’ân’ı ve sünneti ikrar eden bir Müslim’in, Emeviler ile başlayan ve Osmanlı’yı da kapsayan zulüm ve istibdat yönetimlerini sevmesi mümkün değildir.
Bu nebevi haberler olmasa dahi, mezkûr yönetimlerin siyreti onları tanımak için yeterlidir. Hutbelerden Ali’ye (ra) lanet okutturan, Allah Resûlü’nün (sav) ailesini katleden, onlara uygun fetva vermeyen ulemaya hayatı zindan eden Emevi ailesini nasıl sevebiliriz?
Ebu Hanife’ye (rh), İmam Ahmed’e (rh) ve birçok âlime işkence yapan, satın alamadığı için onları katleden Abbasi kaçkınlarını nasıl sevebiliriz?
Saltanatın bekası için kundaktaki bebekleri öldüren, kendilerine Allah’ı hatırlattığı için Kadızadelileri susturan, sapkın tasavvuf anlayışını devlet eliyle yaygınlaştıran bir yönetim anlayışını nasıl sevebiliriz?
Bu anlamda İmam'ın ve torunlarının Osmanlı’da bulunan şirk ve bidat unsurlarına karşı giriştikleri ıslah faaliyeti yerindedir, olması gerekeni yapmışlardır.
Muhammed b. Abdulvehhab sonrası yaşanan siyasi ve askerî çekişmeler ise; zamanlaması yanlış, şer’i siyaset anlayışını yansıtmayan ve bizim de katılmadığımız bir süreçtir.
Bu süreç, küresel tuğyanın ve müstekbir emperyalistlerin Ortadoğu’ya yerleşmesine ve o gün bugündür süren zulümlerine zemin hazırlamıştır. Osmanlı’nın veya tarihte İslam’a müntesip herhangi bir devletin kesip çöpe attığı tırnak, İngiltere vb. küresel tuğyanın tamamından daha hayırlıdır. Zira Osmanlı ve öncesinde kurulmuş tüm İslami saltanatlar, İslam’ı bilerek tahrif etmemiş, cehalet ve hevanın kurbanı olmuşlardır. Elbette mazur değillerdir. Ancak cehalet ve teville dine zarar verenlerle, bu dini yeryüzünden silmek için çalışan İngiltere’yi aynı kefeye koymak siyasi bir akıl tutulmasıdır. Hatta daha ileri gidip, İngiltere’yi Ehl-i Kitap olarak Osmanlı’ya tercih etmek, akıl tutulmasından öte bir duruma işaret etmektedir. Zira İngiltere Ehl-i Kitap değildir. Kapitalist, Seküler, Laik, hiçbir kutsalı olmayan; tek kutsalı sömürü ve İslam’ı yeryüzünden silmek olan bir barbarlar topluluğudur.
Kaldı ki; yukarıda belirttiğimiz gibi İngiltere (ve bugün Ortadoğu’da cirit atan batılı devletler) İslam’ı yeryüzünden silmek için uğraşmaktadır. Osmanlı (ve bugün bölgede var olan muhafazakâr demokrat yapılar) ise cehalet ve teville bu dine zarar vermiştir. Evet, tekrar ediyorum. Tevhidden sapmaları nedeniyle mazur değillerdir. Ne dünküler ne de bugünküler. Ancak onları küresel tuğyanla eşitlemek, dahası Ehl-i Kitap diyerek bunları tercih etmek, bize göre ciddi bir yanlıştır.
Dün dünde kaldı, onu geri getiremeyiz. Ancak bugün için, yaklaşık yüz elli yıldır yaşanan süreçten dersler alabiliriz.