"Ehli Kıble Tekfir Edilmez" Kaidesi Sahih Bir Kaide Midir? | Halis Hoca (Ebu Hanzala)
Diğer sosyal medya hesaplarımızdan yayınlamadığımız özel paylaşımlarımızdan güncel olarak haberdar olmak için linke tıklayarak WhatsApp hattımıza abone olabilirsiniz; https://bit.ly/2xHiHzN
Soru:
Hocam! "Ehl-i Kıble tekfir edilmez." kaidesi sahih bir kaide midir? Şayet sahih bir kaideyse açıklamasını yapar mısınız?
Cevap:
"Ehl-i Kıble tekfir edilmez." kaidesi, sahih bir kaidedir. Âlimlerimiz Kur'ân ve sünnetin naslarından yola çıkmış ve tarihte yaşanan itikadi bir sapmaya cevap olarak Sünni duruşu bu kaideyle dile getirmiştir. Ancak zamanla bu kaide, başka bir itikadi sapma tarafından amacının dışına çıkarılmış ve ifrata karşı Sünni duruşu temsil ederken, tefritin sembolü hâline gelmiştir.
Şöyle ki; tarihte bir grup ortaya çıkarak büyük günah işleyen insanların kâfir olduğunu söylemiştir. Bu inançlarını gerekçelendirirken "Hüküm Allah'ındır."(12/Yûsuf, 40) ve "Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir." (5/Mâide, 44) ayetlerini kullanmışlardır. Allah (cc) hırsızlığın, zinanın ve yalanın haram olduğuna hükmetmiştir. Harici mantığına göre mezkûr günahları işleyenler, Allah'ın indirdiğiyle hükmetmedikleri için kâfir olmuşlardır. Hariciler zamanla bu teoriyi geliştirmiş, farklı itikadi temellere dayandırmıştır. Günah işleyenin hevasını ilah edindiği, -tevbe etmeksizin- günah işleyenlerin cehenneme gireceği, cehenneme ancak kâfirler girdiğinden her günahkârın -tevbe etmedikçe- kâfir olduğunu söylemişlerdir.
Sünni ulema ise Kur'ân'a ve sünnete dayanarak masiyetleri/yasakları sınıflara ayırmıştır:
Allah'a (cc) şirk koşanın veya şer'i bir hükmü inkâr edenin müşrik/kâfir olduğunu,
Şirki veya şer'i bir hükmü inkâr etmeyi gerektirmeyen masiyetleri yapanın fasık olduğunu, böylelerinin günahkâr/fasık Müslim diye isimlendirileceğini söylemişlerdir.
Onları mezkûr ayrımı yapmaya iten iki temel delil vardır:
"Şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun (şirkin) dışında kalanları dilediği (kimse) için bağışlar. Kim de Allah'a şirk koşarsa, hiç şüphesiz büyük bir günahla iftirada bulunmuş olur."(4/Nîsa, 48)
Allah (cc) bu ayette şirk ile şirk dışında kalan günahları ayırmıştır. Şirk koşanları bağışlamayacağını, şirkin dışında kalanları ise dilediği kimse için bağışlayacağını haber vermiştir. Tüm günahları aynı kefeye koyan, bu ayete, dolayısıyla İlahi ölçüye muhalefet etmiştir. Bu anlayışı destekleyen şu hadis Allah Resûlü'nden (sav) bize ulaşmıştır:
Bedir Savaşı'na katılan ve Akabe Biati sırasında seçilen temsilcilerden biri olan Ubade ibni Samit (ra) şöyle demiştir:
"Allah Resûlü (sav), etrafında sahabeden bir grup varken şöyle buyurdu: 'Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarınızı öldürmemek, el ve ayaklarınız arasından (kendiliğinden) uyduracağınız bir yalanla bühtan etmemek, hiçbir iyi işte isyan etmemek üzere bana biat ediniz. Kim sözünde durursa onun mükâfatını vermek Allah'a aittir. Kim de bu günahlardan birini işler de dünyadayken cezalandırılırsa bu ceza kendisi için kefaret olur. Kim bu günahlardan birini işler de Allah onun durumunu örterse (suç işlediği insanlar arasında bu durum ortaya çıkmazsa) onun durumu Allah'a kalmıştır, dilerse ona azap eder, dilerse onu affeder.' Biz de bu şart üzere Peygamber'e (sav) biat ettik."(Buhari, 18; Müslim, 1709)
"Şayet müminlerden iki grup savaşacak olursa, aralarını düzeltin. Eğer ki biri diğerine karşı taşkınlık ederse Allah'ın emrine dönünceye kadar taşkınlık edenle savaşın. Şayet dönerse aralarını adaletle düzeltin ve adaletli olun. Allah, adaletle davrananları sever."(49/Hucurât, 9)
Müminlerin savaşması, yasaklanmış bir masiyettir. Yüce Allah, savaşan tarafları "mümin" diye isimlendirmiştir bu ayette. Demek ki masiyet, iman ismini zail etmez/gidermez günahkârdan…
Küfrün Karanlıklarından, Vahyin Aydınlığına…