Tevhid Kitap
Kategori :

Cezaevinden Sorular

Açıklama :

Tevhid Dergisi 87. sayı sesli makalesinde bir mezhebe uymak zorunda mıyım? Bir mezhebe uymadığım takdirde günahkar olur muyum? sorusuna Halis Hoca (Ebu Hanzala) cezaevinden yazdıkları ile cevap veriyor.

Diğer sosyal medya hesaplarımızdan yayınlamadığımız özel paylaşımlarımızdan güncel olarak haberdar olmak için linke tıklayarak WhatsApp hattımıza abone olabilirsiniz; https://bit.ly/2xHiHzN

Soru: Hocam! Bir mezhebe uymak zorunda mıyım? Bir mezhebe uymadığım takdirde günahkâr olur muyum? Allah sizden razı olsun.

Cevap:
Mezhebe tabi olma meselesi veya daha doğru bir ifadeyle bir mezhebi taklit meselesi, asırlardır İslam ümmeti arasında tartışılmaktadır. Yani konu, bugüne ait bir tartışma değildir. Köklerini geçmişten alan, dalları bugüne uzanan ve muhtemelen yarınlara miras bırakacağımız bir tartışmadır.

Bir mezhebi taklit meselesini anlamak için, fıkıh ilminin tarih içindeki seyrini bilmemiz gerekir. Müsaadeniz olursa kısaca özetleyelim:
Allah Resûlü (sav) hayattayken şer'i ilimlerin -fıkıhta dahil- tek kaynağıydı. İnsanlar ona soru soruyor, aldıkları cevaba göre hayatlarını düzenliyordu. O varsa hiçbir konuda tartışma yaşanmıyor, onun hükmü son söz kabul ediliyordu. Ancak onun bulunmadığı ortamlarda "emir ve yasaklarından" maksadın ne olduğuna dair tartışmalar yaşanabiliyordu. Örnek olması açısından Asr-ı Saadet'ten bir tablo aktaralım:

İbni Ömer (ra) anlatıyor:
"Resûlullah Hendek Savaşı bitince bize şu talimatı verdi: 'Hiç kimse Ben-i Kureyza'ya varmadan ikindi namazını kılmasın!' Ordu yolda iken ikindi namazının vakti girdi. Bunun üzerine bazıları: 'Biz Ben-i Kurayza'ya varmadan namazı kılmayacağız.' diyerek namazı kılmadı. Kimisi de: 'Olur mu öyle şey, biz namazı kılacağız. Bizden namazı kılmamamız istenmedi ki!' dediler. Bu durum Allah Resûlü'ne anlatılınca hiç birine kızıp serzenişte bulunmadı."

  Allah Resûlü'nün (sav) "İkindiyi Kurayza yurduna ulaşmadan kılmayı" nehyetmesi, fakih sahabiler arasında tartışmaya neden olmuştur. Bir grup genel naslara bakıp: "Namaz vakitli bir ibadettir. Allah Resûlü namaz vaktini geçirmeyi emretmez. Onun kastı aceleyle hareket etmemizdir…"şeklinde yorum yapmışlardır. Bir diğer grup: "Allah Resûlü'ne itaat farzdır. O şu noktaya ulaşmadan namaz kılmayın diyorsa, kılmayacağız…"şeklinde yorumlamışlardır. Burada dikkatimizi çeken Allah Resûlü'nün iki anlayışa da ses çıkarmamasıdır. Zira iki yorum da şer'i ölçüler içinde yapılmıştır. Bir grup nassı mutlak olarak kabul etmiş ve hususi/özel nasla amel etmiştir. Bir diğer grup tüm nasları bir araya toplamış ve hususi/özel nassı tüm naslarla beraber anlamaya çalışmıştır. Ki, bu anlayış farkı daha sonra ortaya çıkacak rey ve hadis ehli arasında veya kıyası kabul eden fukahayla reddeden zahirîler arasındaki farkın da temelini oluşturur.

Ashap arasında ilimle uğraşanlara baktığımızda iki anlayışın, iki ayrı medresenin olduğunu görürüz:

Ebu Hureyre, Abdullah b. Ömer ve Ebu Zerr (r.anhum) gibi; her konuda hususi/özel nas arayan ve onunla amel eden sahabiler.

Aişe annemiz, Abdullah b. Abbas (ra) ve Abdullah b. Mesud (r.anhum) gibi; bir nassı genel naslarla birlikte ele alan ve genel naslar ışığında anlamaya çalışan sahabiler…

Bu iki farklı metoda sahip iki ayrı medresenin öğrencileri, tabiin alimlerini oluşturmaktadır. Hocalarından aldıkları usul/metot farklılıklarının tabiin döneminde devam ettiği görülmektedir.

Mezhep alimlerinin görüşleri:
İmam Malik (rh):
"Allah Resûlü'nden sonra her insanın sözü alınır ve terkedilir."


Ebu Hanife (rh):
"Bizim bir sözümüzü nereden aldığımızı bilmeden almak, kimseye helal değildir."
"Benim sözümün delilini bilmeden onunla fetva vermek haramdır."
  Allah'ın rahmet ettiği müstesna, Hanefi Mezhebi'ne ittiba eden çoğu kimse, delil anlayışından uzaktır. Mahza taklit üzere mezhebe tabi olmaktadır.

İmam Şafi (rh) şöyle der: "Hadis sahih olursa benim mezhebimdir. (Hadise muhalif) sözümü duvara çalın."

  İmam Ahmed (rh) şöyle der: "Ne beni ne Malik'i ne Şafi'yi ne Evzai'yi ne de Sevri'yi taklit et! Onların aldığı yerden (naslardan dinini) al!"

Biz cemaat olarak; fıkhın canlı/dinamik olmasını sağlayan, ilim adamlarına içtihat hakkı tanıyan, ümmetle delil arasındaki bağı canlı tutan, geçmişin değil bugünün ihtiyaçları üzerine kafa yoran delile dayalı tercih fıkhını benimsiyor ve uyguluyoruz. Her Müslim'in bulunduğu bölgenin âlimine soru sormasını ve mümkünse delilin bilerek amel yapmasını Asr-ı Saadet ruhuna uygun buluyoruz. Bununla birlikte bağnazlık/taassup üretmediği müddetçe bir mezhebe uyulabileceğini kabul ediyoruz. Allah en doğrusunu bilir.

Yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
19:37
0:33
21:14
01.32
Cezaevinden Sorular
699 views   2020-06-18
05.15
21:14
23:22
Cezaevinden Sorular
2830 views   2020-08-25
31:08
Cezaevinden Sorular
653 views   2020-08-25
18:06
25:45
15:03
Cezaevinden Sorular
1723 views   2020-11-16
32:04